13 Ocak 2010 Çarşamba

SANAT: İDEALE DUYULAN ÖZLEM

Andrey Tarkovski’nin günümüz sanatıyla ilgili olan düşüncelerine geçmeden önce en azından kısaca kavramamız gereken şeyler olduğunu düşünüyorum. Sanattan kısaca bahsetmem gerektiği hissiyatına kapılıyorum bugün için sanatın "duygusal ve düşünsel etkileme gücü"ne sahip oluşu daha belirleyicidir denilebilir. Bu anlayışa ise en uygun tanımı yapan Thomas Munro'ya göre; "sanat doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisidir." Sanat güzel olan her şeyle uğraşır denilmektedir. Aslında güzel göreceli bir kavramdır. Kendi içinde tutarlı bir bütünlüğü taşıyan şey çirkin, acı verici, iğrendirici bile olsa estetik açıdan güzeldir. Hegel'e göre sanat; “sanattaki güzellik doğadaki güzellikten üstündür. Sanat, insan aklının ürünüdür. Kendisine doğanın taklidinden başka amaç bulmalıdır.” Diyor. Marks'a göre ise; “yaratıcı eylem, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Bu, toplumsal bir karakter taşır. Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur. Araştırıcı, yaratıcı, çok yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde sanatlar gelişebilir.” Tarkovski ise sanatın tüketilen bir şey olduğunu ve bunun 20. yüzyıldaki sanat ve kitle ilişkisinin özünü belirlemekte olduğunu söylemektedir. Tüketilen tanımlamasını doğru bir şekilde söylemiş bulunuyor Tarkovski çünkü 20. yüzyılda artık sanat insanlara güzel olanı vermekte değil insanların karşısına konulan sanat eserinin pekte bir önemi yok insanlara o sanat eseriyle aktarılmak istenen düşüncenin önemi vardır bu yüzdendir ki sanatçılar yaptıkları yapıtların anlaşılmasından yana değil yapıttan çok altında yatan özünün fark edilmesi anlaşılması ve araştırılmasından yanadır. İnsanların gözüne değil beynine hitap eden sanat vardır ve artık önemli olanda budur diyebiliriz. Tarkovski de şu paragraflarıyla düşüncemi destekler nitelikte söylemleri vardır.
“ Ne olursa olsun , yalnızca bir meta olarak ‘tüketilmek’ istenmeyen her türlü sanatın amacı, hiç şüphesiz kendine ve çevresine, hayatın ve insan varlığının  anlamını açıklamak göstermek olmalıdır. Hatta belki de hiç açıklamaya bile kalkmadan onları bu soruyla karşı karşıya getirmelidir.
En genelinden başlayacak olursak. Bence sanatın hiç tartışılmayacak işlevlerinden biri, bilgilenme düşüncesidir; bir sarsıntı, bir katharsis şekline bürünen etkidir.”
Tarkovski kitabında günümüz sanatının yanı sıra sanat ile ilgili bir çok konuya da değinmiştir. Bunlardan birisi de sanat ile bilim üzerinedir. Tarkovski’ ye göre “ İnsan sanatta gerçeği, öznel deneyimler sonucu sahiplenir. Bilimdeyse insan bilgisi, sonu olmayan merdivenin basamaklarını tırmanır ve atılan her adımla dünya hakkındaki bilgiler yerini yenilerine bırakır. Demek ki bu, nesnel ayrıntıların bilgisine dayanarak birbiri üstüne, inşa edilen kavrayışların basamak basamak yükselen yoludur.”
Bilim ile sanat arasında keskin farklar vardır ancak buna karşın en belirgin ortak yönlerinden biriside “insandır.” Bilim mantığa yönelik çalışmalarda bulunur ancak buna karşın sanat ise öyle değildir sanat duygulara yöneliktir hissedilebilen bir etki olmasını, duygusal bir sarsıntı yaratmayı ve kabul görmeyi beklemektedir. Sanat bilimdeki gibi katı kurallardan çok sanatçılarca iletilmek istenen bilgiyi ve enerjiyi kabul etmelerini bekler.
Şöyle bir durumda vardır bilim için her yeni şey bir öncekinin yerini almakta ise sanat için bu daha faklıdır sanat için bunu söyleyemeyiz sanat için her yeni şey sanatçının topluma kattığı her yeni bilgi bir öncekinin yerini almak yerine onu tamamlamaktadır, belki fikirler ve anlatımlar birbiri ile çelişir ancak hiçbir koşulda biri bir diğerinin yerini dolduramaz.



Sanatçıya her insan gibi düşünmenin yanı sıra yaratma yeteneği düşündüğünü gözler önüne serme, sergileme, irdeleme, irdeletme özelliği verilmiştir ve bu özelliğini de kullanmaktadır sanatçı çünkü düşünce akılda kalır ve silinir bunu somutlaştırmak ise kalıcıdır. Sanatçı bir sanat eseri yaratmak için düşünce akımını beklemez çünkü zaten dünya onundur dünyayı tanımlamaya çalışmaz.
“ Bir sanatçının konusunu aradığını söylemek yanlış olur. Konu onun içinde tıpkı bir tohum gibi olgunlaşır ve şekillendirilmeyi bekler. Şu farkla ki şairin elinde gurur duyacağı hiçbir şey yoktur. Sanatçı, durumun hâkimi değil hizmetkarıdır. Yaratıcılık, onun için yegâne var olmuş biçimdir ve yarattığı her eser, onun için gönüllü olarak kaçamayacağı bir eylemdir. Belirli, tutarlı adımların gerekliliği ve içerdikleri düzen konusunda bir duyarlılık geliştirebilmek ancak ideale duyulan inançla mümkündür; ancak ve ancak inanç görüntüler sistemini (hayatın sistemi diye okunmalı) destekler."



Dünyadır sanatçının konusu dünya, insanlar, düzen, düzensizlik, karmaşa, kargaşa, … v.s sanatçı bunlarla içindekileri büyütür derdidir sanatçının bunlar olan biten her şey volkan gibi patlama yaratır beyninde her şey ve sonucunda ise yaratıcılığıyla boşaltır içindekileri sözlere döker beklide anlatır anlattırır anlamaya ve anlaşılmaya çalışır bir yerde.



Bunlara karşın sanatçı bir şeyleri açıklığa kavuşturmaya çalışsa bile bu pekte mümkün olmamaktadır. Bunun üzerine Goethe, “ Sanat eseri yargılanmaya ne kadar kapalıysa o kadar değerlidir,” demiştir. Bir baş yapıt, bir sanat eseri kendi içerisinde bir mekânı barındırır ve işte burada başlar belkide her şey o mekân içerisine girmekle anlamaktadır. Sanatçı da bir başka sanatçının mekânını algılamada zorluk çekebilir. Çünkü diğer insanlardan farkı yoktur tek farkı diğer insanlar gibi algılamaya çalışmanın yanı sıra görüntülerle düşünebilmesi ve kendisini izleyicilerden farklı olarak dünya görüşünü bu görüntüler yardımıyla anlatabilir. Sanatçılar sayesinde izleyicilere anlatılmak istenen yeterince algılanmış mıdır ya da biraz olsun anlaşılmış mıdır tartışılır. Ancak sanatçıların düşünceleri üzerinden sanat ile ifade edilmeye çalışılan ideal olanları benimseme yetimiz kuvvetli olsaydı şüphesiz çok daha iyi insanlar olurduk.
Not: Andrey Tarkovski'nin Mühürlenmiş Zaman kitabından faydalanılmıştır.

Fabrikartgrup; Kapadokya Uluslararası Çağdaş Sanatlar Festivali

2006 yılından bu yana çağdaş sanatlar alanında ortak üretim için bir araya gelen Fabrikartgrup, 2008 yılında kurumsal kimliğini Kapadokya Çağdaş Sanatlar Derneği’ni kurmuştur. Bu sayede yerel bir inisiyatif tavrından evrensel üretimlere yeni bir kapı açılmıştır.Anadolu’nun kasabasında başlayıp dört yıldır çağdaş sanatlar alanında üretim veren ve uluslar arası projelere imza atan Fabrikartgrup; düzenlenen festivallerin çıktısı olarak bölgeye Çağdaş Sanatlar Müzesi kurma hayallerine emin adımlarla ilerlemektedir. Kapadokya merkezli kurulan grup ilerleyen yıllarda farklı illerde de aynı hedefi amaçlamaktadır. Fabrikartgrup kurucuları ise Kaan Sarı, Gülhan Sarı, Sibel Payyu, Nazile Arda ve Ali Canlar.
 Kapadokya içerisinde küçük bir yer olan Mustafa paşa kasabasında gerçekleştirilen festivalin bir parçasıydım bu yaz 10 günlük büyük bir deneyimdi benim için. 2009 yazı 4. sü düzenlenen festival’e asistan olarak katkıda buluma şerefine eriştim. Bu küçücük yerde ne kadar büyük bir etki yaratan festivalin şahitliğine de eriştim aynı zamanda. Her ne kadar yeni yeni tanınmaya bilinmeye başlansa da Mustafapaşa çok eski yıllardan beri tüm ihtişamıyla ordaydı hala da orada ve varlığını kat kat arttırarak yaşamını devam ettirmekte. Ancak medyanın yarattıgı manipülasyonlarla insanların beyinlerini köreltildiği günüz toplumunda insanlar monoton bir hayata alıştırılmış gördüğünün doğru olduğuna inandırılmış okuma, araştırma, bilgi edinme eylem ve istekleri köreltilmeye çalışılmış ve çok da iyi başarılmış bir toplumda yaşıyoruz oysa ;
''Bir sanat yapıtı, insanların bilinçleri üzerinde bir etki uyandırsın
diye yapılır ve salt bu algılama edimi içinde bir sanat yapıtı
kendisini sanatsal bir değer olarak ortaya koyar.''(Estetik ve Sanat
Notları; S.MOISSEJ KAGAN)
Büyük mega kentlerde bu köreltilmiş toplumun algısını aralamanın bile ne kadar zor olabileceği tahmin edilebilir ancak başarılmayacak ya da yapılmayacak bir şey değil bu bir çok yerde insanlar bir çok şeyden habersiz yaşamını sürdürmekte. İnsan yaşadığı yerin 10km ötesindeki köye, kasabaya gitmemiş ve ya ilk defa giden insanlar var turistlerin akın akın geldiği görmek istediği yere yıllar sonra işi düşünce gelen insanlar var, insanlar o kadar çok tembelleştirilmiş ki ve Kapadokya'ya gittiğim zaman da bunu bekliyordum köylü insanlar niye gelsin ki diye düşünüyordum ama sonuç pek öyle olmadı diyebilirim her ne kadar ramazan ve teravi namazına yenilmiş olsak bile yinede film festivalinin de başladığı aynı zamanda açılış günü olan 1 Eylül’de gelen köylü bir karı koca çifti gördüğüm zaman değişti fikrim :) Orda bunu aşmayı başarmışlar sokakta adım başı soruyorlardı köylü teyzeler Ne zaman başlıyor? Kimler geliyor? diye ve torununu alıp üniversitenin rock konserlerine giden yaşlı teyzelerimizle tanıştım. Bazı şeyler başarılır insanlar aptal değil sadece körler daha doğrusu köreltilmişler beyinleri yıkanmış tembellik abidesi olmuşlar. Özellikle erkekler üzgünüm ama öyle gördüğümden çıkardığım bu :) Kadınlar ayrı bir ilgi odağı ayrıca ilgileniyorlar herşeyle. Medyanın yarattığı manipülasyonların sonu gelmez getirilemez belkide ancak insanlar her ne olursa olsun değiştirilebilir gözleri açılabilir bununla savaşılabilir, başarılabilir, başarılıyorda sadece zaman, emek, istek, sabır gerekli şuan bu yaşanılan durum değiştirilebilir yani sadece istemek ve yapmak gerekiyor. Mustafapaşa da bu başarılmış zaman içerisinde olsa bile bu yapılabilmiş. Tek bir kibritin yanına ikincisini üçüncüsünü ekleyebilirsen çoğalır Mustafapaşa kasabasının yanına başka bir yeri daha da fazlasını katmak isteyen Fabrikartgrup hayallerine söyledikleri gibi emin adımlarla ilerlemekteler Mustafapaşa’ da bu yapılabildiyse başka bir yerde istenilirse mega kentlerde bile yapılabilir. Bir su damlasıyken göl olunabilir. Sadece emek, istek ve sabır gerekli bence.

Not: Festival hakkındaki detaylı bilgiye http://www.fabrikartgrup.org/ adresinden ulaşabilirsiniz.