30 Mart 2010 Salı

Nezaket Ekici

Temsilde Huzursuzluk "Madonna"
    1970 Kırşehir doğumlu olan sanaçı  1973’den bu yana Almanya’da  yaşamaktadır.  Şuan Berlin ve Stuttgart’ta çalışmalarını sürdürmekte olan sanatçıyı Türkiye’de ise 2005 yılında ilk defa Beral Madra sayesinde tanıdık.
    Türkiye’ye ilk gelmesinin ardından bir çok kez çalışmalar için gelmiş olan sanatçıyı ilk olarak Siemens Sanat çatısı altında Temsilde Huzursuzluk projesine katılmamla tanıştım ve kendisine olan hayranlıgım bir kat daha arttı. Sanatçı kimliğinin yanı sıra süper bir insan olan Nezaket Ekici iki kültür arasındaki temsileyetin kendisi gibi.
    Aslen Türk olan sanatçı Almanya’da büyümüş ve ordadaki göçmen Türkler arasında türkçesinide geliştirmiş. Türkiyede bir çok aksiliklerle karşılaşan sanatçı hiç beklenmedik bir şekilde ilmin ve bilimin ışıkları altında geleceğe yön verebilicek kişilerin yetiştirildiği Konya Selçuk Üniversitesi’nde sempoyuma davet edilip sonrada yanlışlıkla çağrıldıgını işlerinin konsepte uygun olamadığının iddası ile sansürlenerek reddedilmesi bir rezalet olsa da yaşadığı her türlü aksiliğe rağmen Türkiye’ye geliyor.
Sosyal,politik, kültürel bir çok konuyu işlerine yansıtmakta olan Nezaket Ekici ile enteresan ve samimi bir ropotaj yapma sansını da yakaladım. Şuan Amerika’da çalışma yapmak üzere bulunan sanatçı konuşmamız esnasında ise Almanya’da idi. Nezaket Ekici ile internet üzerinden skype ile röportaj yapmak üzere anlaşmamızın ardından internetin gazabına ugrayarak telefonla görüşmemizi gerçekleştirdik. Bir çok ülkeden davet alan sanatçı Türkiye’de neler olup bittiğinin merakı içerisinde ve gelicek aylarda bir çok proje gerçekleştirmek için tekrardan Türkiye’ye gelmeyi planlıyor. Haziran ayında Derya Yücel ile bir çalışma yapmak üzere hazırlıkta olduğunu ve Mardin Bienaline davet edildiğinin bilgisini edinmenin gururu ile bunuda sizlere söylüyorum. Umarım bir aksilik olmaz ve kendisini tekrardan Türkiye’de görme lütfuna erişiriz.
 Sanatçı ile gerçekleştirdiğimiz sıcak sohbetin detaylarına gelicek olursam söyle başlaya bilirim ;

F.G : 24 saat sanatla yaşıyorsunuz bir çok sanat dalıyla ilgilenmişsiniz ve bedeninizi kullanarak kendinizi ifade etmeyi benimsemişsiniz. Bunun sonucunda da Marina Abromovidh ile çalışmışsınız. Onu 4 yıl boyunca öğrencisi olabilmek için beklemişsiniz neden Marina Abromovich ?

N.E : Almanya’da bir çok sanatçı vardı performans la ilgilenen ancak bir tek Marina Abromovich vardı eğitimini veren bu yüzden onu bekledim.

F.G : İki kültür içerisinde yaşıyorsunuz ve bunun iyi veya kötü olan yanlarını yaşıyorsunuz. Ayasofya’da yapmak istediğiniz “Beyaz Parlak” performansı için 6 ay müthiş bir kadroyla çalışmışsınız ancak netice istediğiniz gibi olmamış. Peki “Beyaz Parlak” performansını başka bir yerde gerçekleştirdiniz mi ?

N.E : Evet. 2009 yılında Almanya’da bir müzede gerçekleştirdim. Ayasofya’yı sadece kitaplardan biliyorken 2005 yılında Türkiye’ye gelmemle gördüm ve burası ile ilgli bir proje hazılamaya başladım 6 ay çok ugraştım ve verilen cevabı aklım almıyor. Hiçbir problem olmiyacaktı yapıya hiç zarar verilmiyecekti. Ama tekrardan bir dosya hazırlamak ve Ayasofya’da bu performansı yapmak istiyorum.

F.G : Sürekli üreten birisiniz 100ü aşkın performansınız var beyninizde ışık yakan herşey üzerine performans yaparak bunu anlatmaya aktarmaya çalışıyorsunuz. Peki kendinizi neler üzerinden ifade etmeyi benimsiyorsunuz ?

N.E : Bazen iki kültür arası, bazen politik farketmiyor.Herşeye karşı açık bir yapım var. Herşeyden iş üreten birisiyim benim iki kültürden gelmiş olmamın bir önemi yok aslında önemli olan yapmış oldugun sanat aktarmak istediklerim.

F.G : Türkiye’de perfotmans sanatı son yıllarda çok popüler olamaya başladı. Bence anlamınıda yeni yeni buluyor. Sizce performans sanatı nedir kısaca bir tanımlayabilirmisiniz ?

N.E : En güzel ve en zor sanat. Benim için insan yani seyirci olması gerekiyor düşüncemi aktarabilmem için, mekan gerekiyor, zaman içinde zaman ve düşünce gerekiyor ve benim olmam gerekiyor ve en önemliside  bu 4 noktanın bir araya gelmesi gerekiyor. Ben ruhsalımla bedenimle orda olmam ve seyircinin olması çok önemli o zaman yaptıgım şey gerçek anlamını buluyor.

F.G : Yaptığınız her performansın sonucunda bir enstelasyon oluşuyor peki bu o performansın kendisimi yoksa başka bir anlam mı içeriyor ?

N.E : Yaptığım performanslar sonucunda enstelasyon oluşması tercihimdir ancak bazen ortaya video bazende fotograflarla dökümanyasyon olarak seyirci karşısında kalıyor. Yapmış olduğum performanslar sonucunda çıkan enstelasyonlar başlı başına başka bir şeyi ifade ediyor çünkü performans esnasındaki süreçte mekan değişiyor, materyaller değişiyor, zaman değişiyor herşey değişiyor geride bir tek sabit kalan bedenim oluyor. Ve sonunda ortaya çıkan başlı başına bir sanat eseri oluyor.

F.G : Herşey için çok teşekkür edrim.

N.E : Ben teşekkür edrim. Yazını merakla bekliyorum.